Translate

30 Mart 2017 Perşembe

11.gün Fransa Şatolar yolu, Chenonceau Şatosu,Villandry Şatosu, Nazelles-Negron, Amboise,Chaumont Sur Loire



11 /Temmuz/ 2015

    Bugün çok güzel bir gün. Ama İlyas biraz rahatsız sanırım arabanın kliması onu çarptı.....Neyse huzurumuzu bozmayalım diyerek saat 11'e doğru Fransa şatolar yoluna girdik.


İnternetten alındı
 
   Tüm bu şatoları gezmek isterseniz ya bir tur ile gelmelisiniz ya da en az 3 gün bu işe zaman ayırmalısınız. Çünkü bir kale 2-3 saatten önce bitmiyor. Zaten bir müddet sona hepsi birbirine benziyor. Biz kendimize 2 şato seçtik 3 tanesini de uzaktan fotoğrafladık. Sadece içimde bir tanesi kaldı. Artık onu da biraz daha şato gezmek istersem tekrar gelmek için saklıyorum.
    İlk gezeceğimiz şato Hanımlar şatosuna (Chenonceau) giriş yapıyoruz. Önce internetten aldığım bir kaç fotoğrafla Chenonceau şatosunun doğayla bu kadar bütünleşmiş olmasının ve büyüleyici güzelliği yansıttığını yukarı çekimlerle paylaşmak istedim.
   İşte Loire şatoları içinde Cher nehri üzerindeki bir çok kez el değiştirmiş tarihi entrikaları güzelliği içinde barındıran bence en muhteşemi olan Hanımlar şatosu.




İki kişi 25 euro vererek şatonun bahçesinden içeri giriyoruz. Çantalarımız kontrol ediliyor.



   Chenonceau Şatosu, 2000 yılında Unesco Dünya Mirasları listesinde yer alan Val de Loire entre Sully-sur-Loire et Chalonnes adıyla anılan bölgenin bir kısmında bulunmakta.


   Buradan önce şatoya girip şatoyu gezeceğiz, sonra çevresini gezeceğiz ve son olarak da labirent bahçesine gideceğiz.


   Ağaçlıklı bir yoldan şatoya doğru ilerliyoruz. Sol tarafta labirent sağ tarafta sebze bahçeleri uzun ağaçlıklı yoldan yürüyoruz. Çok heyecanlı.... Her yer romantizm kokuyor.






            


   Chenonceau şatosu Lorie vadisinin Chenonceaux kasabasında Cher nehri üzerine inşa edilmiş bir şatodur. Tarihi 13. yüzyıla dayanmakta olan şato hikayeleri ile doğru orantılı olarak Hanımlar şatosu (La Chateau des Dames) olarak da bilinir.
Böyle ağaçlıklı bir yoldan geliyorsunuz. Kim bilir bu yollardan hangi süslü arabalar geldi gitti.... 
     Ve uzaktan görünen şato kadın tutkusu, aşk, entrika ve zerafetin merkezi....


   Şatonun geçmişi 11.yüzyıla dayandığı biliniyor. 13.yüzyılda şato eski bir yel değirmeni ve bir hendek sistemi ile tamamlanmış bir ortaçağ kalesi iken Marques ailesine aitti. 1412 yılında Jean Marques fitneci biri yüzünden cezalandırılıp kale ateşe verilir. 1430 yılında kale aslında eski yel değirmeni Jean Marques'in borçlu mirasçısı Pierre Marques'e satılır. Fransa Kralı Charles VIII bu değirmeni Pierre Marquesten 1513 yılında satın alıyor. Bir aristokrat olan maliye nazırı (bakanı) Thomas Bohier tarafından yeniden inşa edilen kaleye Bohier'in eşi Katherina Briconnet'in zevkine göre yapılıyor. Bohier'in sık sık uzakta olduğu daha doğrusu savaşta olduğu zamanlarda şatonun yapımını karısı devralmış ve binanın tasarımında özellikle kulelerin ve anıtsal girişin Rönesans tarzında inşa edilmesinde büyük rol oynamıştır.
     Bohier VIII. Kral Charles ve XII Louis ve I.Fronçis'in maliye bakanıdır.1514-1522 yıllarında yenilenen kale beklenen harcamalarının üzerine çıkınca Bohier maliyeye borçlanıyor.
     Cher nehrinin sadece bir kıyısında bulunan bu kale gösterişli yapısı ile Kral .I François' in dikkatini çekiyor ve borçlara karşılık kaleyi 1535 yılında Bohier'in oğlundan alıyor. 1547 yılında I. François ölüyor ve  II. Henri başa geçiyor. Böylece kale el değiştiriyor. II. Henri 39 yaşındaki metresi Diane de Poitiers için kaleyi tekrar yaptırıyor ve ona hediye ediyor. Bu zaman zarfında şato Cher nehri üzerinde kemer köprü halinde iken şatoya ek yapılar ekleniyor.
   Şatonun günümüzdeki haline gelmesine neden olan kişi ise Fransız Rönesans mimarlarından Philibert de l'Orme dir.








 



   Kale Diana de Poitiers'e armağan edildikten sonra kadın kaleyi karşı kıyıya uzanan bir köprü olmasını sağlayarak bir şato haline getirir. Diane de Poitiers'in bu şatoya emeği çok fazla, özellikle bahçelerini muhteşem yaptırır. Bahçelerde çeşitli meyve ağaçlarının yanı sıra çiçek ve sebze bahçeler de oluşturur. Zarif bahçeler dört tane üçgen biçiminde döşenmiştir.       







        Kral II. Henry'nin akıl ve devlet işlerinde de etkili olan sevgilisi Diane burada 12 yıl boyunca yaşıyor ve bu şatoyu çok sevdiği biliniyor. Şatonun tek sorgulanamayan metresi Diane 1555 yılına kadar bu şatoda kalıyor....


      Diana de Poitiers kraldan 20 yaş daha büyük olmasına karşın kral ona deli gibi aşıkmış. Bence yaşın bir önemi yok ama madem seviyorsun ne diye başka biriyle evleniyorsun. ....
    Evet Fransa kralımız II. Henry, Diana ile aşk yaşarken Floransa şahı Lorenzo Medici'ni tek kızı olan Catherine De Medici ie evleniyor. Dünyanın en sevgisiz evliliklerinden birisi olan bu izdivaçta Catherine krala tam 10 çocuk doğuruyor. Bir de kral karısını sevseydi ne olurdu bilemiyorum. Bu süre zarfında kral ise ölümüne kadar ülke yönetiminde bile söz sahibi olan sevgilisi Diana ile birlikteliğini asla bitirmiyor. 
   Hayatın tokadını yemiş Catherina ise kocasının kendisine geri dönmesini bekler, çünkü okuduğum bilgilere göre kocasına aşıkmış. Kendisini aldatmaya devam eden kocasına da 10 çocuk veriyor. Üstelik Catherine'nın ilk 10 yıl çocuğu da olmamış. Catherina'nın bu 10 çocuğundan 2 kızı ve bir oğlu 1 sene yaşayarak daha bebekken ölüyor. 


    Catherine bir İtalyan olduğu için Fransızlar bir İtalyan kraliçe istemiyorlar ve sarayda pek sevilmiyor. Kısa boylu olduğu içinde saray halkı tarafından alay konusu oluyor. Ufak tefek olan Catherine görkemli bir düğün yapmak istiyor ama törenin ihtişamının altında da kalmak istemiyor. Söylentilere göre Leonardo da Vinci'den topuklu bir ayakkabı yapmasını istiyor ve bu topuklu ayakkabılar kendisini uzun gösteriyor. Catherine'yı düğünde gören kadınlarda bu görüntüden hoşlanıyor ve topuklu ayakkabı macerası böylece başlıyor. Tarihte ilk topuklu ayakkabıyı giyen Catherine Medicini sayesinde bu ayakkabılar bir statü göstergesi oluyor. Bu gerçek bir hikaye ama ayakkabının Leonardo da Vinci tarafından yapıldığı muamma. Çünkü yaşadıkları tarihler birbiriyle uyumsuz.


    II. Henri ve Catherine de Medicis sadece kralların yaşamış olduğu gerçek bir kraliyet şatosu olan ve Diana'nın şatosu olan Chenonceau şatosuna yakın bir bölgedeki Amboise Şatosuna yerleşirler.
    Her neyse Carherine'nın kocası 1559 yılında bir kaza sonucu ölüyor. Sabırla 20 yıl beklediği kocası ölüyor eeee siz ne yapardınız intikam alırdınız demi oda öyle yapıyor. Catherine de Medicis ilk iş olarak Diane de Poiters'i başka bir şatoya göndererek kendisi bu şatoya yerleşerek köprünün üzerindeki galeriyi yaptırıyor. 


   Bu arada Diane de Poiters güzelliğine önem veren bir kadın. Akıllı ve bakımlı aynı zamanda becerikli bir hatun. Güzelliğini ve tazeliğini korumak için her sabah buz gibi nehirli sularda yıkandığı ve eşek sütüyle banyo yaptığı dedikodusu var. Ama gerçek olan  bir şey var ki Diane'nın ölümünden sonra yakın bir zamanda mezarı açılıp incelendiğinde saçlarında altın tozları bulunuyor, içtiği altın suyundan ölmüş olacağı iddiaları araştırılıyor.

























Şatonun  yıllara göre  değişimleri....

   










    Artık şatonun içini gezmeye başlıyoruz. Şatonun içinin planı 


          1. Kat                                                            2. Kat
1.   Chapel                                                     1. Chapel    
2.   Kütüphane                                               2. Gravür Odası    
3.   Yeşil ofis                                                   3. Gravür Odası       
4.   Diane'nın yatak odası                              4. Catherina’nın Odası           
5.   Muhafızlar odası                                      5. Beş kraliçeler Odası       
6.   Salon                                                       6. Briçonet’in Salonu 
7.   IV Loise salonu                                        7. Gabrilele’nin Odası   
8.   Merdiven                                                  8. Merdiven    
9.   I.Francis'in Odası                                     9. Cesar’ın Yatak Odası
10. Galeri                                                      10. Galeri


1851 yılında kalenin kuzey cephesinde fotoğraf

   Kalenin giriş kapısı.Thomas Bohier ve karısı Katherine Brinçonnet tarafında kapının üzerinde yazılı slogan şöyle ''S'il vient a point, me souviendra'' yani bu şatoyu inşa etmeyi başarırsam beni hatırlayacaklar.....

   Buradan hole girip odaları geziyorsunuz. Bizim rehberimiz yoktu tabi dolayısıyla gezdiğim odaları koridorları mutfağı ve balkonları sırasıyla veremiyorum ama yukarıda şatonun içi için bir plan sıraladım buradan bakabilirsiniz. Şimdi sıralı olmasa da şatonun içine bir göz atalım.
Burası holün tavanı.

  Önce Catherine de Medicis odası... Şöminesini üzerinde Catherine de Meidicis'in Sauvage tarafından yapılan 19. yüzyıl bir portresi bulunuyor. Şömine üzerinde kral Henri'nin H si ve Catherine'nin C harflerini baş harflerinin sembolleri var. Dikkatli bakınca kapının üzerindeki sembolde Diane'nin D' side eklenmiş. Bu sembol Fransız tarihine işlemiş bir amblemdir. Ne üçlüymüş bunlar. Daha sonradan yaşadıkları diğer şatolardaki hikayelerde de sürekli çakışıyorlar.... 


    Bu yatak odası başlangıçta Diane de Poiters ait ama Henri'nin ölümünden sonra Catherine bu odaya geçiyor. Yatak 17. yüzyılın başlarından kalma mermerden yapılmış ve 16. yüzyılda yapılmış Flaman gobleninin önüne yerleştirilmiştir. Kitaplıkta ise Chenonceau'nun arşivleri bulunmakta.

     Kitaplığın üzerindeki resim Murillo'nun ''Çocuğu Olan Bakire'' adlı tablo.1617-1682 yılları arasında yaşamış olan Bartoleme Esteban Murillo İspanyol bir Barok ressamdır. 

    Şömine inanılmaz karışık Fransız Jean Gougon tarafından tasarlanmıştır. Üzerine de Catherine de Medicis kendi portresini koydurmuştur. Şöminedeki H,C ve D harfleri tavan dökümünde de bulunuyor.

  Catherine de Medicis eşini ölümünü ardından Chenonceau şatosuna gider ve hemen kendine burada bir yatak odası ve çalışma odası yaptırır. Diane'nin kenarda sazlıkta yürüyüş ve av için yaptırdığı köprünün üzerine de kat çıkarak burada resepsiyonlar vermeye başlar. Diane da Chenonceau şatosundan Chaumont şatosuna gönderilir ve Diane geri kalan yaşamının burada geçirir. Dikkat edin kadın kocasının metresini yine bir şatoya gönderiyor. Bu işten bir şey anlamadım.

Diane de Poiters
Henry II
Catherina di Medici

   İmparatorluğun çöküşünü tarihçiler bu aşk üçgenine bağlıyorlar. Avrupa'daki en büyük maskeli baloların bu bölgede yani Chenonceaux da gerçekleşiyormuş. Bu kralın ölümüne değin sürüyor. Daha sonra şato karısının eline geçince Catherine de Mecidis şatoyu İtalyan zevkine göre yeni baştan düzenliyor.



Bu yatak odası da Catherine de Mecidis'nin. Bu yatak odasında kalıyormuş kendisi.



The Teaching of Love

Bu tablo da Antoni Da Correggi tarafından yapılmış Aşk Öğretimi tablosu.


   Şato Catherina de Mediciniden sonra oğlu III. Henry ile evlenen ve onun ölümünden sonrada hayata küsen ve şatoya kendini kapatan karısı Louise de Lorraine geçer. 



    

    Louise de Lorraine Vaudemont'un yatak odası....1589 yılından kocasının öldürülmesi ile çok büyük bir depresyona girer ve geri kalan günlerini amaçsızca dolaşarak kafatasları ve çizgileri ile dikilmiş karanlık siyah kıyafetlerle koridorlarda dolaşarak geçirir. Yatak odasının kasveti kadının ruh halini yansıtıyor.


    Louise de Lorraine Vaudemont'un yaşam hikayesi bence en dramatik olanı. Aşık oluyor, evleniyor, düşük yapıyor bir daha çocuğu olmuyor. O dönemde bu çok önemli. 14 yıllık evlilikten sonra eşi keşiş Jacques Clement tarafından 1 Ağustos 1589'da öldürülüyor. Kadın bir daha iflah olmuyor. Hayatı sürekli yas ve depresyon halinde geçiyor. Zaten Louise naif bir tipmiş. Bence zaten ruh olarak zayıftı ve bu kadar acıyı kaldıramadı. Odası çok etkileyici. Karanlık ve üzüntülü. Bence unutulmaz yatak odalarından biri bu oda.





Bu odada five queens bedroom (beş kraliçe yatak odası)

   
    Bu yatak odası 1. katta olup Catherine de Medicinin kızlarının ve gelinlerinin anısına hazırlanan bir oda. Kraliçe Margaret (Kral IV.Henry' nin karısı), Elizabeth Valois (İspanya Kralı II. Philip'in karısı) İskoç Kraliçesi Mary Stuart (II. Françis'in eşi), Avusturya'lı Elisabeth (IX.Kral Charles'ın karısı) Louise Lorraine (III.Henry'nin karısı) ve kızlarının kayın pederi.



  Buradan Muhafız odasına geçiyoruz. Bu gördüğünüz odada Kraliyet ailesini korumakla görevli askerler tarafından kullanılan Muhafız odası. Duvarlardaki halılar 16. yüzyıldan kalma bir dizi Flander halıları olup üzerindeki temalar günlük olayların yaşamların sahnelerini gösteriyor. Evlilik teklifi, yapılan avlar gibi konular bulunmakta. Bu odanın yeri ana kapıdan hemen sola dönünce görülüyor.



  Kapı 16. yüzyılda yapılmış Thomas Bohier ve Katherina Briçonnet zamanından kalma meşe bir kapı.



Bu odada Gabrielle d'Estreess'in odası.


    Gabrielle d'Estreess. Şimdi bu hatun da kim diyeceksiniz. Vallahi benimde başım döndü. Buraya Hanımlar şatosu demelerinin bir sebebi varmış demek ki. Entrikalar, metresler, aşk, cinayet, acı, kıskançlık, savaş yok yok şatoda. 
     Şimdi III.Henry ölünce yerine IV. Henry gelir. IV. Henry Catherine De Medicini'nin kızı Margeret'in kocası. Bu şatoyu aralarında husumet olan Catherine de Medicini'de borcu karşılığında metresi Gabrielle d'Estress için alır.           

IV Henry
     Gabrielle d'Estres Fransa kralı IV. Henry'nin aşık olduğu Beaufort düşesi ve Etampes düşesi dir. Kralın denildiğine göre 56 metresinden (yok artık diyorum ....harem kurmuş yani) en gözde olanı. 
Gabrielle d'Estre
    Gabrielle d'Estres oldukça akıllı ve pratik bir kadın olmasından dolayı kral ona çok güvenir ve onun tavsiyelerine uyarmış. Gabrielle sadık olduğu krala savaş kamplarında eşlik edermiş. Ayrı oldukları zamanda oldukça sık mektuplaşırlarmış. Bu mektuplardan birisi Louvre müzesinde sergileniyor. Mektubun içeriği şöyle;
    ''Kuşkusuz hak ediyorum sevginizi, çünkü şimdiye dek aşkım hiç bu kadar büyük, arzum bu kadar sabırsız olmamıştı....Gelin gelin gelin. Gelin ve elimden gelse binlerce mili aşarak ayaklarınıza kapanacak ve oradan bir daha hiç kalkmayacak olan erkeği varlığınızla onurlandırın.....Size az önce elime geçen bir portakal çiçeği demetini gönderiyorum...Sevgili aşkım, ayaklarınızı milyonlarca kez öpüyorum''
   Louvre Müzesinde ayrıca Rönesans dönemi Fransa'nın en önemli tablolarında ''Gabrielle d'Estres ve kızkardeşi''(gabrielle d'estrees et une des ses soeurs) tablosu bulunmakta. Oldukça açık bir tablo olmasına karşın anlatmak istediği tema aslında çok anlamlı. Aslında bu tablo Gabrielle'nın hamileliğini ve IV. Henry'nin ona verdiği yüzüğü anlatıyor.

  Gabriella Kral IV. Henry'den üç çocuk yapıyor. Bunlar Vendome dükü Cesar, Elbuef düşesi Catherine-Henriette ve Vendome şövalyesi, sonra da Fransa başrahibi olan Alexandre'dır. Daha sonradan hepsi meşru olarak sayıldılar. Özellikle 1595 yılında Cesar'ın meşru sayılması ile birlikte Monceaux düşesi olan Gabrielle daha sonra Beaufort ve 1 sene sonrada Etampes düşesi olmuştur. 
    
   Gabriella ve IV. Henry'nin ilişkileri 1591 yılında Gabriella 18 yaşında iken başlar. Kralın bu kıza tutkusu yüzünden askeri harekatları bile tehlikeye attığı söyleniyor. Kral kızla evlenmek ister fakat kralımız Kraliçe Marguerite ile evli. Birlikteliklerini resmiyete dökmek için Papanın evliliği fesh etmesi gerekiyor. Papalığın tüm muhalefetine karşın ciddi bir şekilde Gabrielle ile evlenmeyi düşünüyor. Gabrielle'nın kraliçeden daha kraliçe olduğu ve kralın mezhep değiştirmesinde rolü olduğu söyleniyor. Deminde söylediğim gibi 3 çocukları oluyor. 4. ye hamile iken kadın 1599 yılında 26 yaşında eklampsi krizi(gebelik zehirlenmesi) sonucu ölüyor. Ama özellikle zehirlendiği yolunda da söylentiler var. Kral da bu esnada Marguerite'den ayrılıyor. Sürekli mezhep değiştiren Kral da krallığı boyunca ona inanmayan Katoliklerin saldırılarına uğramış ve1610 yılında akıl sağlığı bozuk bir papaz tarafından bıçaklanarak bir suikast sonucu öldürülüyor.
    Sırada I.François'in çalışma odası var.

     I. François Rönesans ve Humanizmin yayılmasına yardımcı olmuş. Sanat ve edebiyat alanlarında gelişmeleri teşvik etmiş, sosyal bilimler üzerinde araştırmalar yapan ve Fransa üniversitelerinden bir olan Collge de France'ni kurulmasını sağlayan 1515-1547 yılları arasında hüküm süren Fransa Kralıdır. Yaptırdığı sarayların mimari eserlerini yetenekli İtalyan sanatçılarına teslim etmiştir. Bu mimari eserlerde diğer şato ve binalara da örnek olmuştur
    I. François Batı Avrupa'da İngiltere ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile rekabete girip bu ülkelere karşı Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman'la ittifak yapmıştır. O günler de olmuş demek.


   15. yüzyılda Fransız tablolarında ve 16. yüzyıl İtalyan büfesinde oluşan dolap inceltilmiş fildişinden yapılmış mükemmel bir parça. İskoç kraliçesi Mary'nin eşi II.François'e hediyesi. Bu arada I. Mary Fransa Kraliçesi olduktan sonra 1587 yılında I. Elizbeth döneminde vatana ihanetten suçlanıp idam edilmiştir.



the three graces

   Bu tablo Jean - Baptiste van Loo tarafından yapılmış Les Trois Graces (The Three Graces- Üç güzeller) tablosu. Tabloda Karl XV.Louis ile ardarda aşk yaşamış üç kız kardeşi Mademe de Chateauroux, Vintimille, Mailly tasvir ediliyor.






      Oturma odasında Diane Av Tanrıçası tablosu (Diane the huntress) Le Primatice tarafından 1556 yılında yapılmıştır.
    Francesco Primaticcio (1504-1570) kariyerinin çoğunu Fransa da geçirmiş bir İtalyan ressam, mimar ve heykeltraşıdır. Yaptığı bu tabloda Diane de Poiters'in yeteneklerini anlatıyor. Diane zamanında Rönesans hümanizm ilkelerine göre önemli olan av, müzik, görgü, yabancı dil, konuşma sanatı ve dans eğitimi almış biridir. Latince ve Yunanca okumayı bilen ve orta yaşa kadar iyi koşullarda yaşamış keskin bir avcı ve sporcudur. 


 Bu odada en çok dikkat çeken şeylerden biri de heybetli şömine, çok dikkat çekici.







     Av tanrıçası Diane'ya gönderme yapan tablolardan bir tanesi de bu tablo. Tüm güzelliği ile ışıldıyor. Francesco Primaticcio tarafından resme alınmış.

Bu odada Gabrielle d'Estres ve IV.Henry'nin oğulları Vendome dükü Cesar'ın odası.






    























Bu oda da Catherine de Medici'nin yeşil renklerin hakim olduğu çalışma odasını görüyoruz...Green study


Catherine de Meidicini Fransayı Kral IX. Charles zamanında bu şatodan yönetir ve Çalışma odası olarak da bu yeşil odayı kullanır. Kapının her iki yanında 16. yüzyıla ait İtalyan dolabı ve tavanda yine aynı yüzyıla ait birbiri içine geçen iki ''C'' harfi vardır.







    
    XIV. Louise 'in potresinin bulunduğu odaya geliyoruz.1650 yılında şatoyu ziyareti anısına bu görkemli oda döşenmiş. Şatoda o zaman Vendome düküne aitmiş. Sarayın en şaşalı odası burası. Tablo Hyacinthe Rigaud tarafından 1700 yılında yapılmıştır. 
   Portrenin kendisinden çok çerçevesi daha çok dikkat çekmekte. Çerçeve Rococo tarzında yaldızlı ahşaptan yapılmış. 


  Bu arada tüm şatoda şaşırtıcı derecede çok güzel çiçek düzenlemeleri var. İnsan hayranlıkla seyrediyor. Duvarda Peter Paul Rubens tarafından yapılmış Bebek İsa ve Aziz Jean adlı tablo asılı.




    
























  Bu odada oldukça şatafatlı bir şömine de var. XIV. Louis'in tablosunun hemen yanında bulunan şöminede I. Françis ve karısının amblemleri de yer alıyor. 


    Louise de Lorraine'nin ölümünden sonra şato uzun süre sahipsiz kalıyor ve yıllar sonra 1733 yılında bir başka vergi toplayıcısı olan Cladue Dupin şatoyu eşi Madam Duphin için alıyor ve karısına hediye ediyor. Bu nasıl bir şey herkes karısına şato hediye ediyor. 
   Cladue Dupin tüm varlığının şatonun restorasyonuna harcıyor. Devrim muhafızları şatonun köprüsünü ticaret ve seyahat etmek için kullanılması gerektiğini söylediklerinde Louise Duphin, şatonun yok edilmesini engelliyor. 

    Louise Duphin'in annesi bir tiyatro artisti ve babası bir finansçı olan çok iyi yetiştirilmiş akıllı ve güzel bir kadınmış. Bayan Dupin çocukların eğitimi için saraya Voltaire, Condillac, Montesquieu gibi o dönemin filozoflarını topluyor. Sarayı adeta kültür merkezine çeviriyor. Jean Jacques Rousseau öncülüğünde kültür sohbetlerine ev sahipiliği yapan şato daha sonra zengin ve nüfuslu kişilerin ele geçirme savaşlarına sahne oluyor. 2. dünya savaşı sırasında Alman işgalindeki şato 1944 yılında müttefik bombardımanı nedeniyle yıkılma tehlikesi geçiriyor. 400 yıllık vitraylar maalesef yok oluyor.      
   Tarihteki sahiplerinin hep kadın olması yüzünden Hanımlar şatosu ''Chateau des Dames'' adını alan şatoda ihtiraslar, savaşlar, kıskançlıklar ve aşklar yaşanmış, şatoyu gezerken bu bilgileri bilirseniz daha bir etkileniyorsunuz..


  Arka tarafta gördüğünüz bahçe Catherine de Medici'in yaptırdığı bahçe. Şatonun balkonundan fotoğrafladım. Catherine de Medici'in yaptırdığı bahçe olağanüstü derecede güzel. Kadın çok zarifmiş bence. 




   Medici'nin yaptırdığı bahçesinin tam ortasında yuvarlak bir gölet var. Dört parçadan oluşuyor ve son derece renkli bitki örtüleriyle bezenmiş. Catherine'nın şatonun sol tarafına yaptırdığı bu bahçe gerçekten büyüleyici. 
   Bunun dışında Catherine şatoya nehirden geçmek için yapılmış köprüye bir galeri eklemiş, şövalye odalarının ve koridorun doğu tarafındaki kütüphane ile batıdaki servis kanadının arasına odalar ekletmiş. Şatoda muhteşem gece partileri düzenleyerek inanılmaz bir servet harcamış. Ayrıca oğlu II.Françis'in tahta geçmesi şerefine ilk havai fişek gösterisi de yaptığı söyleniyor.
   Aslında Medici şatoyu daha da genişletmek istemiş bu belgelerde varmış ama yüksek fiyatlar dolayısıyla ertelemiş.




                 













Catherine de Medici'in yaptırdığı bahçenin zeminden ve dışarıdan fotoğrafları













   Biz tekrar şatomuza dönelim ve mutfağa girmeden önce şatonun penceresinden muhteşem Cher nehrinin fotoğraflarına bakalım.




Pencerelerden akan Cher nehrini fotoğraflıyoruz.

 
      Şato Cher Nehri'nin üzerine kurulduğu için bir çok küçük peancereden direk suya bakıyorsunuz. Bu manzara hiçi bir yerde yok Mutfak pencerelerinden fotoğraflanan Cher nehri suları.


      Önce zemine inip sonra şatonun en alt katına ineceğiz. Burasıda mutfak. Açıkçası mutfak beni en çok etkileyen yerlerden birisiydi.Şimdiki kullandığımız tüm mutfak eşyalarının hemen hepsi var. 
  
     Bir İtalyan olan Catherine de Medici'nin Fransız kültürüne katkıları çok fazla. Katkılardan biride Fransız kültüründe bulunmayan sofra düzeni, çatal bıçak kullanma adabı ve yemek yeme kuralları. Ben her zaman Fransızların ne kadar görgülü olduklarının düşünürdüm. Ama şimdi tam tersi olduğunu düşünüyorum. 


    Etlerin asıldığı yer. Kasap dediğimiz yer. Sol taraftaki de çok yıpranmış bir kasap tezgahı. Üstteki kancalara da hayvanların etleri asılıyor sanırım.







    Günümüzde kullandığımız bütün mutfak gereçleri kaplar, tencereler, tavalar var, inanılır gibi değil. Catherina de Medici Floransa'dan getirdiği bakırdan yapılmış bakır tava ve tencereler Rönesans dönemine ait mobilyalar...... 

















Meyve suyu presi inanabiliyor musunuz o zamandan yapmışlar. Çay makinesi.





               



















Bu çanaklardan bende de var 😊











Kek kalıpları.......300 - 400 sene önceki kek kalıpları............








    Mutfağın kilerindeki baca, şatonun 16. yüzyıldan kalma en eski bacası imiş. Mutfağın hiç bozulmamış olması gerçekten akla durgunluk veriyor. Burada çalışan insanların bir davet esnasında nasıl çalıştıklarının hayal etmek insanı geçmişe götürebiliyor.














    Şatonun balkonundan fotoğrafladıklarımız.....Bu balkondan Marques kulesi ve ön avlu görülüyor.














  Ön balkonlardan Diane de Poiters'in bahçesini görebilirsiniz. Balkondan fotoğrafladım Diane Poiter'in bahçesine aşağıya inince bahçenin yanına da gideceğiz.






    Ve grand galeriye çıkıyoruz. Mükemmel bir dizayn, zemin kare taşlarla örülmüş ve içeriye pencerelerden çok hoş bir ışık yayılıyor. Galerinin her iki başında bulunan Rönesans bacaları arasında uzanan upuzun bir yol gibi. Çok modern bir tasarımı var bence tıpkı günümüz galerileri gibi.
    1. dünya savaşı sırasında sahibi hemşire olan Simone Menier şatoyu yaralıları tedavi etmek için kullanmış. Bu uzun koridorda da hasta yatakları bulunurmuş. Ayrıca 2. dünya savaşı sırasında da galerinin bir kısmı işgal altındaki bölge diğer kısmı ise Fransız serbest bölgesinde olup iki bölge arasındaki bu koridorda savaş yaralılarına bakılarak çok verimli kullanılmıştır.












  1864 yılında zengin bir mirasçı olan Marquerite Pelouze şatoyu satın alır ve 1875 yılında da mimar Felix Roguet tarafından restore edilir. Catherine de Medici'nin eklemelerinden bazıları kaldırılarak şatonun içi tamamen yenilenir. Bu pahalı yatırımların sonunda mali sıkıntıya girilince şatoya el konulur ve satılır.

   
   1891 yılında şatoyu Madame Pelouza'den bir Kübalı zengin olan Jose-Emilio Terry satın alır. Daha sonrada şatoyu 1896 yılında aile üyesi olan Francisco Terry'e satar. Sonunda şato 1913 yılında çikolataları ile ünlü olan Menier ailesine geçer. Henri Menier tarafından satın alınan şato hala bu aileye aittir.
  Daha önceden de bahsettiğim gibi şatonun galerisi 1. dünya savaşı sırasında hastane koğuşu olarak kullanılmıştır. Şatonun o zamanki sahibi Gaston Menier ulusal bir amaçla şatoya 120 yatak alır. Zemin katta oldukça iyi donanımlı bir ameliyathane hazırlanır. Bir elektrik pompası ile de nehirden su elde edilir.



   Gaston'un kızı ve oğlu George ve Simone da bu işte yardımcı olurlar ve hastahanenin düzenini sağlarlar. Bu geçici hastane 31 aralık 1918 yılında kapatılır daha sonra bu hastanenin bir eşi Menier'lerin çikolata fabrikasının yakınında Noisiel hastahanesi açılır.
    Yandaki fotoğrafta Menier'ler tarafında kurulan Noiselde'ki hastahane .




  1940 yılında 2. dünya savaşında harap olan şato ve bahçeleri 1951 yılında Menier ailesi tekrar eski ihtişamına yansıtacak şekilde yapılması için Bernard Voisin'e emanet eder.


   Bu koridor Katherine Briçonnet'in halılarla kaplı birinci kattaki salonu. Buradan balkona çıkılıyor. Tüm duvar halıları 16. yüzyıldan kalma.


  
    Çok hoş dekore edilmiş giriş de duvar halıları tavan yapısı çiçekler ve Rönesans mobilyaları göz kamaştırıyor.


   Koridorun sonundan nehre bakış......Evet nihayet çıktık, bir anda güneş gözlerimizi kamaştırdı sanki zaman makinasına girip o zamanlara gidip tekrar çıkmış gibi.


   
  Eski değirmenin etrafında gezindikten sonra Diana de Poiter'in bahçesine doğru yürümeye başladık.









     Evet Diane de Poiter'in bahçesi tam karşısında ise yani şatonun solunda ve Catherine de Medici'nin bahçesinin biraz ilerisinde cafeler var burada dinlenebilirsiniz. Eskiden ahır olan bu yerde restoran da mevcut. Arka tarafında sebze bahçeleri var ama biz o tarafa gitmedik.




  Burası da 16. yüzyılda inşa edilmiş kahyanın evi. Tam karşısında Diane de poiters'in bahçesi var.







   Diane de Poiters'in bahçesine bakan asma yaprakları ile sarmalanmış bu ev Cher nehri limanını hemen yanında. Buradan kayık kiralıyarak nehirde tur atabilirsiniz.









   Şatoda bulunan bu bahçeler yani hem Diane de Poitrs'in hemde Catherine de Medicis'in görkemli bahçelerinde ilkbahar ve yaz aylarında 40000 çiçek yetiştiriliyor. 70 hektarlık alanın zengin ağaçları, parkları yürüyüş için doyulmaz bir mükemmel ortam oluşturuyor. 
   Diane'nin bahçesi sekiz üçgen çime ayrılıyor ve tam ortasında orjinal olan çeşmesi ''Le Jardin de Diane'' bulunuyor.




















   





























































































Catherine de Medicis'in tarafından yaptırılan bu bahçe labirent (Grand Maze) şeklinde . Gerçekten çok eğlenceli ve hoş yapılmış olan bahçe daire biçiminde.




  Chenonceau şatosundan ayrılma vakti geldi. Her bir tarafına zarif kadın eli değmiş olan bu görkemli şatoda kraliçelerin çok büyük rolleri var. Şatoyu gezerken Catherine de Medici, Katherine Briconnet, Diane de Poiters ve Bayan Dupin'nin ana karakterlerin oluşturduğu bu kadınları hayranlıkla takip ediyorsunuz. Şatonun görkemi ve etkileyiciliği, Cher nehrinin üzerindeki köprünün ayaklarından akan gürül gürül suyu, çevresini ve bahçeleri, içindeki salonları, odaları, merdivenleri, balkonları,mobilyaları, mutfak gereçleri, tabloları ile mükemmel bir gezi bence.

   16. ve 17. yüzyıl halılarını ve sayamadığım nice şey gerçekten hayranlık verici. Bence Fransa'ya geldiğinizde kıskançlıkların savaşların ve aşkların canlı tanığı olan bu şatoyu kesinlikle gezmelisiniz.

   Şatodan ayrıldığımızda saat 2 gibiydi. Yolda bir şeyler yedik. İlyas birazcık hastalanmaya başladı. Arabayı ben kullanmaya başladım kendisi de uyudu zaten. Şimdiki istikametimiz Villandry şatosu ve bahçeleri.

   Tours'a 25 km uzaklıktaki bu küçük köye çok hoş bir yoldan giriyoruz. İnanılmaz kalabalık arabayı şatonun karşısında duran parklardan birine park ettim. Sonra eşimin uyanmasını bekledim. Yarım saat içinde uyandı kendine gelmişti. Klima hakikatten dokunuyor bize. Neyse hazırlandık ve şatoyu ve muhteşem bahçesini görmeye hazırlandık.

Şatoya doğru yol alırken etraftaki evlerde çiçek bahçesi gibi.






  Ve şatoya giriş yaptık, içini gezmek için ayrı bir ücret alıyorlar. Ben artık şato içi gezmeyi düşünmüyorum. Chenonceau Şatosu bana bugün çok fazla geldi arttı bile . Zaten daha fazla şato gezecek durumda da değiliz. Ama bahçesi çok güzel dedikleri için 2. bir şato için bu şatoyu tercih ettik.

İnternetten alınan bir fotoğraf aşk bahçesi ve şato
 Şatoya girince muhteşem su kanalları var içi balık dolu harika.















   Villandry olağanüstü bahçeleri ile ünlü bir şato. Eski bir şato üzerine 1536 yılında yapılmıştır. 18.yy da yapılan mimari değişikler sonucunda 1906 yılına kadar böyle kalmış. Vilandry 20. yy başında Amerika demir çelik imparatoru varisi Dr. Joachim Carvallo ve eşi Ann-Coleman tarafından satın alınmıştır.





Carvallo Villandry kalesini eski haline getirmek için tüm enerjisini ve servetini harcadı.100 taşçıdan oluşan bir ekiple şatonun cephelerine Rönesans güzelliklerini tekrar kazandırdı.

Eski halinden bazı fotoğrafları internette buldum sizinle paylaşayım dedim.
















1920 yılından den beri şatonun hayatta kalmasını aynı tutkuyla çalışan varisçileri sürdürmüş. Bahçeleri halka açık tutarak 1512 den beri şatonun inşa edildiği zamandan beri şatonun karakteristik özelliğini korumuşlardır. Şatonun şu anki sahibi olan Henri Carvallo Ann ve Joachim'in en büyük torunlarıdır.





Bu bahçe dört şekilden oluşan aşk bahçesi.


Aşk bahçesini oluşturan simgeler karmaşık bir düzenle yapılmış şimşir denen bitki türü ve çiçeklerle bezenmiş. Şevkatli aşk, kırılmış kalp, parçalanmış kalp, sahtekarlıklar, aldatmalar gibi temalar işlenmiş. Temaları belirleyen özel renklerde çiçeklerde kullanmışlar. Sanırım sarı renkli çiçeklerin olduğu kısım aldatma olan kısım, ortadaki beyaz kısımda kararsız kadına yazılmış aşk mektupları temalı çiçekler. Ayrıca kırmızı renkleri de unutmayalım bu bölümde de aşk uğruna dökülen kanlar olsa gerek.Açıkçası ben çok bir şey anlayamadım. Ama görüntü çok güzel.



  Bitki çeşitliği açısından çok zengin olan bahçede Süs bahçesi, Su bahçesi, Sebze bahçesi ve Şifalı Bitkiler bahçesi olmak üzere dört bölümden oluşmakta. Şu anda süs bahçesinin 1. kısmındayız 2.bölümü şatonun uzantısında bulunuyor. Arasında su kanalı var.





Şu anda şatonun uzantısı süs bahçesini önündeyiz. Burası süs bahçesinin 2. bölümü




















Bu alanda da sebze bahçesi var. İnsanın kafası karıştı ilk defa bu kadar bahçeyi bir arada görüyorum.Sebze bahçesi 9 dikdörtgenden oluşuyor.









  Bu manzarayı bulunca çeşitli fotoğraf çalışmaları yaptık 😊 Ağzımız burnumuz bir taraflara gitti ama acemi fotoğrafçı bu kadar oluyor.















 Burasıda güneş bahçesi. Havuz güneş biçiminde olduğu için bahçenin adı böyle. Bir internet fotoğrafı ile bahçenin yukarıdan resmi.







Bu bahçelerde insanın ömrü bitmez sanki ölmüşüz cennete düşmüşüz.





 Burasıda su bahçesi.Geniş bir havuzun çevresine yayılmış.Tüm bahçenin suyu buradan sağlanıyor. Çevresi muazzam. İnsanın ruhu dinleniyor. Bu sıcakta ağaçların gölgesinde bu sakin havuzu seyrediyorsunuz kendinizden geçerek.





















 Şatoya giren köprü üzerinde fotoğraf vermek için eşimden bayağı uzağa gittim. Neyse değdi sanırım.



  Artık gitme vakti. Bu maceranın da sonuna geldik. Açıkçası içim dışım şato oldu. Paris'e doğru giderken şatoları uzaktan görmek kararı aldık. Şato gezmeye doyduk bugünlük doyduk, ayrıca saatte 4' yaklaşıyor.
  Tekrar yola koyulduk Paris'e gidiyoruz yolda Tours kasabasından geçip Ambois'se uğrayacağız.
   Amboise Tours'a 27 km uzaklıkta ilk gittiğimiz şatonun bulunduğu Chenonceaux kasabasına daha yakın tarihi bir şatosu da bulunan bir kasaba. Anlayacağınız bir 15 km geri dönüş yaptık. Bu kasabada Loire nehri üzerinde bulunuyor.
   Fransız Şatolar bölgesinde bulunan en önemli kasabalardan biri. Çünkü bir zamanlar Fransız kraliyet ailesine ev sahipliği yapan Amboise şatosu bu şehirde. Şehrin bir başka önemide Leonardo da Vinci'nin son 3 yılını bu kasabada geçirmiş olması.



  Burası Nazelles-Negron dene bir bölge buradan Amboise şatosu Loire nehrinin yamacında çok hoş görünüyor.











  Ve köprüden geçerek kasabaya giriyoruz köprünü tam bitiminde Şato görkemli görünüşüyle karşınızda duruyor. Şato çok kanlı sahnelere sahiplik etmiş. Ayrıca bu şato bizim Catherine de Medicisini kocası ile birlikte kaldıkları şato.







  1559 yılında II. Henry'nin ölümünden sonra Catherine de Medici için artık siyasi sıkıntıların başladığı bir zamandır.Tahta oğlu II.François'in çıktığı zaman Fransız krallığı Guise kardeşlerini eline geçer. Guise kardeşler İspanyanın ve papalığın desteğini alan ve Katoliklik adına Fransız tahtını denetimleri altında tutmayı, sarayın papalığın karşında bağımsızca hareket etmesini engellemek amacını güdüyorlardı. Catherine papanın mutlak egemenliğine daima karşı duruyordu.

 1560 yılında II.Françoisin desteklediği Guise düklerini devirmek için Fransız protestanları 1.Conde dükü I.Louis de Bourbon'un önderliğinde bir komplo kurarlar. Tarihte Amboise Komplosu olarak geçen bu hareketin amacı şatoyu kuşatmak ve kralı ele geçirmek ve onu Guise'leri görevden almaya zorlamaktı. Mart 1560 da gerçekleşen bu komplo maalesef başarısızlığa uğramıştır.


Denildiğine göre yapılan komployu saray haber alıyor ve komployu 17 mart 1560 da bastırıyorlar. Operasyonun başında olan La Renaudie adlı Perigordlu bir soylu yakalanarak dörde bölünüyor. 1.Conde prensi yakalanarak ölüme mahkum edilmiştir. Ama kralın ölümünden sonra serbest kalmış. Guise kardeşlerde daha da güçlenmiş. Hep öyle olmaz mı zaten. Ama bu baskıdan sonra protestanlar da katoliklere karşı artık harekete geçmişler ve birçok yerde ayaklanmalar gerçekleştirmişlerdir.



  Güzel sanatlara düşkün olan Kral I.François Amboise'ye Leonorda da Vinci'i davet eder. Ve büyük üstat Amboise'ye yakın Clos Luce de hayata gözlerini yumar. Buralara yolunuz düşerse Leonarda da Vinci'nin kaldığı Clos Luce'da mutlaka uğrayın biz es geçtik maalesef.


  Bu bölgeden hızla ayrıldık, şehri gezmedik bile. Şimdi yazarken keşke biraz inip gezseydik diyorum ama inanın sabahtan beri şato gezmekten çok yoruldu ve yola koyulduk.

   Sırada Chaumont Sur Loire şatosu var. Muhteşem bi şato ama çok geç bizim için uzaktan fotoğrafladık. Belki başka zamana. Ama bu şatoyu da çok araştırmıştım. Bence çok hoş bir şato.



  Şatonun önünde devasa bir çayırlık vardı utanmasam koşacaktım. Bence şatodan daha güzel. Akşam üstü güneş ışınları o sarı çimenler üzerinde öyle bir parlıyor ki. Harika ötesi bir ortam oluşturuyor. Cennet gibi...Bizde olsa çoktaan binaları dikerdik.



  Chaumont Şatosu 10 yy da 1465 yılında eski bir kalenin yıkıntıları üzerine kurulmuştur. Kalenin adı Mont Chauve, Mont Chaud ve Chaud Mont (Sıcak tepe anlamında) gibi anılırken en sonunda Chaumonta dönüştürülmüş. Kral XVI.Louis kalenin sahibi Pierre d'Amboise düşmanlarının yanında yer aldığı için kaleyi yıktırmış. Pierre kaleyi tekrar inşa etmiş ve oğulları I.Charles ve II.Charles tarafından da daha da güzelleştirilmiştir.
  Şato II. Henry'nin ölümünden sonra Catherine de Medici tarafında satın alınmış. Şatoda ayrıca Catherine'nın Floransalı kahini Cosimo Ruggire için bir çalışma odası da mevcutmuş. Biz göremedik.



  Şimdi sıkı durun bu şatonun ne özelliği var diyeceksiniz. Sürgün metresimiz Diane di Poiter, Catrine di Medici tarafından Chenonceau şatosundan bu şatoya gönderiliyor ve ömrünün sonuna kadar burada yaşıyor. Aslında bir kaynağa göre de olay şu şekilde anlatılıyor. II. Henry öldükten sonra şatoyu satın alan Catherine de Medicis, bu şatoyu Chenonceau şatosu'na karşılık Diane di Poiters'le değiştirmiş. Bana bu daha akla yatkın geldi. En azından değiştirmeye zorlandı diye düşünüyorum. Çünkü niye bir insan yaşaması için kocasının metresine kendi evini hibe eder ki. Kim bilir ne oyunlar döndü.



 Diane'den sonra şato bir kaç kez daha el değiştirmiş ve 18.yy Nini adında bir sanatçısı tarafından iş merkezine dönüştürülmüştür. 1938 yılında da Fransız hükümetine bağışlanmış ve halka açılmıştır.



Şato aynı zamanda aralarında ünlü kahin Nostradamus'un da bulunduğu çok fazla ünlüyü ağırlamış.








  Şatonun yanına gitseydik böyle bir şato görecektik. Hüüüü ağlamak istiyorum burayı gezmemiş olmak çok üzücü ama bizim gibi hızlı hareket ederseniz olmuyor. Ancak bir ve ya iki şatoyu aynı güne sığdıra biliyorsunuz. Bu yüzden buraya turla gelirseniz daha iyi olur. Tüm şatoları görebilirsiniz yada 2 en fazla 3 günde için iyi bir programla şatoların tümünü gezebilirsiniz.

İnternetten alınmış bir fotoğraf

 Yine bu şatoda Loire nehrinin kıyısında, Blois ile Amboise şehirlerinin arasındadır. 4 tarafı yuvarlak kale şeklinde İçinde dışarıyı göremeyen bir hayat olduğu ve Diane'nin burada çok sıkıldığı rivayeti de var. Ayrıca yine söylentiler doğrultusunda nehre bakan kısmının yıktırdığını ve burada küçük bir yerleşim yeri de yaptırdığı söyleniyor. Bu arada sürekli şatolardan şatolara geçiyorlar anlamadığım niye küçük bir ev değil. İnsan tabi ki sıkılır bu koca taş yığınlarının içinde yaşamaktan.
 Buradan ayrıldığımızda saat 6 civarındaydı. Gece 10 civarı Paris'e girdik. Bugün cumartesi gecesi olduğu için otel bulabilirmiyiz diye çok endişelendik ama çok büyük bir şans eseri Şanzelize (Champs -Elysees) caddesini bitimine doğru hemen bir arka sokakta çok uygun fiyata bir otel bulduk. Arabayı da park ettik ertesi günü de pazar olduğundan bütün gün ücretsiz orada kalabilirdi, bizde Paris'i rahat rahat yürüyerek gezebileceğiz.

Otelimizin adı Hotel du Romancier.






Otel sokak arasında. Çok hoş bir bina ama oda küçük ve mobilyalar da çok eski tarz ve kasvetli. Ama o kadar yorgunuz ki bir yandan da yarın Paris'i gezeceğimiz için çok heyecanlıyız. Ama ben bugünü asla unutmayacağım.

 Bugün 16. yüzyıldan kalma şatoları gezerken aslında insanların yaşadıkları şeylerin her zaman aynı olduğunu fark ediyorsunuz. Değişen sadece aktörler artistler ve zaman. Hayat böyle işte burada bir kaç kağıda sığdırabiliyorsun yaşananları ölümleri ama bu olaylar yaşandı iz bıraktı. Her şey geliyor ve geçiyor. Yaşayacağımız yalnız bir hayat var.😊



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder